Muğla’nın merkezinde, Menteşe’nin kalbinde öyle bir mahalle var ki, zaman burada sadece yavaşlamıyor; adeta geçmişin nabzıyla atıyor: Saburhane. Asar Dağı’nın eteklerine yaslanmış bu mahalle, 18. ve 19. yüzyıllardan kalma yüzlerce tescilli yapısıyla, Osmanlı taşrasının en nadide sivil mimari örneklerini taşıyor. “Kuzulu kapı” diye anılan çift kanatlı girişleri, iç avluları, asma dallarıyla sarılmış taş evleri ve...

Muğla’nın merkezinde, Menteşe’nin kalbinde öyle bir mahalle var ki, zaman burada sadece yavaşlamıyor; adeta geçmişin nabzıyla atıyor: Saburhane.
Asar Dağı’nın eteklerine yaslanmış bu mahalle, 18. ve 19. yüzyıllardan kalma yüzlerce tescilli yapısıyla, Osmanlı taşrasının en nadide sivil mimari örneklerini taşıyor. “Kuzulu kapı” diye anılan çift kanatlı girişleri, iç avluları, asma dallarıyla sarılmış taş evleri ve sadece Muğla’ya özgü bacalarıyla, Saburhane geçmişin sayfalarından yürüyüp gelmiş bir tarih masalı gibi.
Ancak Saburhane sadece mimari bir miras değil; aynı zamanda bir kültürel uyanışın mekânı.
1923 mübadelesi öncesinde Türk ve Rum yurttaşların birlikte yaşadığı bu mahalle, son yıllarda yeniden bir çok kültürlü etkileşimin ve sanatın merkezi haline geldi. Bu dönüşümde en büyük pay, hiç şüphesiz Feronia Sanat Derneği’ne ait.
Kuruculuğunu Özer Koç ve Behnam Arfaei’nin üstlendiği dernek, mahalle meydanına kurdukları merkez binasıyla Saburhane’yi bir sanat ve düşünce durağına dönüştürmüş durumda.
Ayrıca dernek, Gürkan Tetik ile birlikte, adını yaşatmak adına Türkan Tetik Kütüphanesi ve Etüt Merkezi’ni açarak Saburhane’ye muazzam bir katkı sunmuş. 2024 yılının 19 Nisan’ında açılan bu merkez, yarın birinci yılını kutluyor. Bahçesiyle, donanımıyla, soğutucusu ve ısıtıcısıyla öğrencilere hem rahat, hem huzurlu bir ortam sağlıyor. Bugün bu alanda pek çok öğrenci ders çalışıyor, kaliteli vakit geçiriyor.
Dernek sadece fiziksel yapılarla değil, toplumsal katkılarıyla da örnek teşkil ediyor. Her ayın başında düzenledikleri sanatsal ve kültürel etkinliklerle, Saburhane’nin çehresini kültürle, bilgiyle, sanatla süslüyorlar. Ayrıca bölgedeki çocuklara ve halka ücretsiz gitar, keman, resim ve müzik dersleri vererek mahalleyi gerçek anlamda bir açık hava sanat akademisine dönüştürüyorlar.
Bugün Saburhane sokaklarında yürürken, yalnızca eski taş evleri değil, aynı zamanda sanatla parlayan camları, sergilenen eserleri, atölyeleri ve dayanışma içindeki mahalle insanlarını görüyorsunuz. Burada sadece mekân değil; ruh da restore ediliyor.
Ve işte tam bu noktada bir hayal beliriyor gözümde:
Saburhane, yakın gelecekte Muğla’nın “Yeni Sultanahmet’i” olmaya aday.
Zira burada bir tarih var. Burada yaşayan bir ruh, geleceğe yürüyen bir bilinç, sanatın gücüyle mayalanmış bir topluluk var. Bölgeye son zamanlarda açılan butik oteller, yapılan restorasyon çalışmaları, kurulması planlanan kabare tiyatrosu, bu hayalin sadece duygusal bir romantizm olmadığını, somut bir kalkınma dinamiğine dönüştüğünü gösteriyor.
Üstelik buranın insanları da bu dönüşümün gerçek kahramanları. Saburhane esnafı ve halkı, misafirperverliğiyle, içtenliğiyle, “biz burada sadece yaşamıyoruz; yaşıyoruz” dedirtiyor insana.
Kent merkezinden sadece birkaç adım ötede; Muğla Müzesi, Tarihi Arasta Çarşısı, Gastronomi Müzesi ve meydanda içinizi ısıtan bir pideci… Tüm bu unsurlar birleştiğinde Saburhane bir mahalleden fazlası oluyor:
Yaşamak ya da yaşlanmak istediğiniz yer.
Ben şahsen Feronia Sanat Derneği’ne, bu dönüşümdeki özverileri, sanata verdikleri değer ve Muğla’nın kültürel kalkınmasına sundukları katkılar için teşekkür ediyorum. Onlar yalnızca bir mahalleyi değil, bir şehrin ruhunu ayağa kaldırıyor.
Saburhane; hem tarih, hem umut, hem de gelecek.
Burası yalnızca görülmesi gereken bir yer değil; hissedilmesi gereken bir deneyim.
Ve belki de artık hep birlikte sormalıyız:
Türkiye’nin kültürel başkenti neden Saburhane olmasın?